Yaz aylarıydı ve ben bir gün sayfaları değiştirirken azıcık da olsa ilgi duyduğum PopArt ile ilgili bir haber gördüm. Hemen okumaya başladım. Her ne kadar gidemesem de İstanbul'da PopArt sanatını kendi tarzıyla bizlere yansıtan ve yaşatan Sedef Gali'nin sergisinin olduğunu öğrendim. O zamandan beri sanatını beğenerek takip ediyorum. Şimdi de biraz tanıyalım...
Sedef Gali, İstanbul doğumlu; New York’ta Pratt’te Interior Design (İç Mimari) okuyor. Çalışmaları daha önce Çemberlitaş Basın Müzesi’nde karma sergisinde yer almış. Geçen sene de Lucca’da Pop!’u hazırladıktan sonra ilk kişisel sergisini gerçekleştirmiş. Çok yakında sergilenmek üzere yeni bir seriyi tamamladı. Onun dışında müzikle uğraşıyor, piyano çalıyor, şarkı söylüyor. Türkiye’de de en son Geveze’nin programına jingle hazırladı. Tek düze bir yaşantıdan çok elinden geldikçe farklı yerler, farklı insanlar görmeye, deneyimlemeye çalışıyor. Farklı bakış açılarını öğrenmeyi seviyor ve sanatın insanların kendilerini ifade etme şekli olduğuna inanıyor. 'Ben herkesin renkleri farklı gördüğünü, o yüzden bir resmin herkese farklı şeyler çağrıştırdığını, herkesin farklı algıladığını düşünürüm. Bu yüzden de sanatın paylaşılması gerektiğine inanıyorum. Resim yapmak sadece kendi alanında olmaktan çıkıp bir sürü eleştirel gözün önüne geliyor. Hem heyecanlı hem meraklı oluyor insan. Ayrıca gurur veriyor. Bu kadar erken yaşlarda insanlarla resimlerimi paylaşabilmiş olmam beni çok mutlu ediyor. Böylece iletişim kurduğumu düşünüyorum' diyor.
50'li yıllardaki eserlerini renklendirirken onları eski zamanların siyah beyaz etkisinden kurtarmak istemiş ve düşlediği rengi vermek, onları alışık olduğumuz renklerden kurtarmak istemiş. Örneğin Brigitte Bardot'ta altın parıltıları, Audrey Hepburn'da ise fosforlu renkleri çok kullanmış.
Pop Art sanatına yenilikçi bir bakış getiren Sedef Gali'nin 50'li yılların siyah beyaz filmlerinin ikonlarini yenilikci bir dille ele aldığı "In Colors" ve "Pop!" adlı sergisinden bir kaç kare...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder